DEVAM: 63. Mesh'in
Yapılışı
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
حَدَّثَنَا
حَفْصٌ
يَعْنِي
ابْنَ
غِيَاثٍ عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ عَبْدِ
خَيْرٍ عَنْ
عَلِيٍّ
رَضِيَ
اللَّهُ عَنْهُ
قَالَ لَوْ
كَانَ
الدِّينُ
بِالرَّأْيِ
لَكَانَ
أَسْفَلُ
الْخُفِّ
أَوْلَى
بِالْمَسْحِ
مِنْ
أَعْلَاهُ
وَقَدْ
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَمْسَحُ
عَلَى
ظَاهِرِ
خُفَّيْهِ
Ali (r.a.)'den, şöyle
demiştir: "Eğer din (akıl) ve re’y ile olsaydı, mestin üstünü değil de
altını meshetmek daha uygun olurdu, Halbuki ben Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)'i mestlerinin üzerine meshederken gördüm.”
AÇIKLAMA: Din, boyun eğmek, itaat etmek ve kulluk
manalarına geldiği gibi, hesap ve ceza manalarına da gelir. Dini bir terim
olarakta din, Allah Teala'nın Nebisi vasıtasıyla gönderdiği hükümler bütünüdür.
Buna göre dinin kaynağı akıl değildir.
Bilindiği
gibi akıl, sadece aklın prensipleri sahasına giren meseleleri çözmekte söz
sahibidir. Halbuki din akiın sınırını aşan hikmetler sahasıyla da ilgilidir. Şu
gördüğümüz tabiat aleminin ötesinde kalan alemlerde dinin sahası içine
girdiğinden akıl dini hükümlerdeki hikmetleri her zaman kavrayamaz. Sonra akıl
içinde bulunduğu şartlara göre düşünür. Bugün yirmbirinci yüzyılın şartlarına
göre düşünen insanlık muhakkak ki otuzuncu asrın şartlarına göre düşünürken bu
günkünden farklı düşünecektir. Bir misal vermek gerekirse suyun bulunmadığı
hallerde toprakla teyemmüm etmenin temizlik yerine geçmesini akıl kavrayamaz.
Akıl
gözüyle bakıldığı zaman temizlik için ellerin ve yüzün tozlara sürüldüğü
görülünce akıl buna şaşar. Halbuki Allah'ın kullardan istediği, emirleri
karşısında kulun aczini bilip, Allah'ın yegane ibadete layık kadir-i mutlak
olduğu inancıyla kulluğunu tozlara, topraklara bulanmak pahasına da olsa isbat
etmesidir.
İmam
Ebu Hanife bu gerçeği şu veciz sözleriyle dile getirmiştir: "Eğer din,
akıl ve re'y ile olsaydı guslün meniden değil, idrardan dolayı lazım geldiğine
hükmederdim. Çünkü gerçekte idrar meniden daha pistir. Keza miras taksiminde
kadının iki, erkeğin ise bir olmasını emrederdim. Halbuki Kur'an-ı Kerim ve
sahih hadisler bunun böyle olmadığını kesinlikle ifade ediyorlar."
Şurasını
da ifade edelim ki kamil akıl yeterli şartlar içerisinde aslında dini emirlere
ters düşmez. Akim, dinin bazı emirlerini kavrayamayarak ona ters düşmesi ya
şahıstan şahsa farklılık gösteren akıldaki noksanlıktan ileri gelir yahutta
aklın içinde bulunduğu imkanların yetersiz olmasından ileri gelir. Zirve bir
noktadan etrafını gözetleyen bir kimsenin varacağı bir hüküm ile, o zirvenin
eteklerinden gözlem yapan adamın varacağı hüküm elbette farklı olacaktır. Allah
Teala ise, İslam dini ile bütün insanlığı düşünce ve fikir ufkunun en son
zirvesine çıkarmıştır.
Akıl,
fikir ve hakikat adına, bu zirve noktadan ayrılarak uzaklaşanlar,
uzaklaştıkları nisbette dağın doruğundan eteklerine doğru alçalma
kaydedeceklerdir. İşte vahyin ışığından ayrılarak akıl ve fikir adına ayrı bir
yol tutanların durumu budur. Bu mevzuda şu Hadisi de hatırdan çıkarmamak
lazımdır: "Ey ashabım, sizden sonra yaşayacak olanlar pek çok fikir
ayrılıklarına şahit olacaklardır. Size benim yolumu, ve halifelerimin yolunu
tutmanızı tavsiye ederim. Din adına uydurulmuş (şahsi ve İndi görüşe dayanan)
bid'at işlerden sakının. Çünkü sonradan (din adına) uydurulmuş her yenilik bir
bid'attır. Her bidat de delalete sürükleyicidir."[bakın: 4607 numaralı
hadis.]
Yüce
Allah Kur'an-ı Keriminde bu gerçeği icazkar bir ifadeyle ne kadar güzel
açıklamıştır:
"...Peygamber
size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının..”[Haşr 7]